Günümüzde insanlar işlerini aşkla yapıyorlar mı? Ya da insanın işini aşkla yapmasının bir sırrı var mı? Aşkla işimizi yapmak için nasıl bir eğitim ve bilgi sahibi olmak gerektiğini merak etmişimdir. Geçmişte bizim insanımız bu konuda nasıl düşünmüş ne yapmış hep bilmek istemişimdir.
Medeniyetimiz kimi zaman “Vakıf Medeniyeti” kimi zaman “Hoşgörü Medeniyeti” gibi güzel vasıflarla anıldı. Bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünürüm. Medeniyetimizi başka öne çıkan yönleri ile de ifade edebilse idik belki “Aşk Medeniyeti” dahi denebilir miydi? Bilmiyorum. Çünkü geri dönüp baktığımızda bu coğrafyada aşkın en güzel hallerinin yaşandığı, edeple zarafetle ifade olunduğu görülmektedir. Günümüz penceresinden pek de anlaşılması kolay olmayan sadakat ve fedakârlık örneklerinin sergilendiği aşk hikâyelerine hayat verildiği görülmektedir.
Benim meramım; yüz yılardır sırrı çözülemeyen aşk hakkında kelâm etmek değil elbet, O’nu ecdadımızın yaşadığı hayat ve tasavvur ettiği hikâyelerde bulabilirsiniz. Benimkisi; aşkın gücünün yaratacağı enerjinin eğitim yoluyla toplumsal faydaya döndürülmesinin, eğitimci yönü de olan biri olarak görebildiğim ipuçlarını sizlerle paylaşmaktır. O nedenle haddim olmadan ettiğim kelamlar için affınızı beklerim.
Aşk, kelimenin etimolojisine bakar isek, Arapça “aşaka” sıkıca sarılmak, sarmaşık anlamındadır. Farsça da ise ‘avesta’ kelimelerinden, “işka/işk” şeklinde geliştiği ve anlamının ‘istemek, şiddetli muhabbet, candan sevmek’ olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Farsça aşk sözcüğü “Eşgh” olarak okunmaktadır. Türkçe’ye de “Aşk” olarak geçmiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise, aşkı; “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor” şeklinde tanımlar.
Psikanalist ve Sosyolog Erich Fromm, sevgiyi; “insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlar. Bir sanat olması bakımından da uygulamada olgunluk gerektirdiğini” ifade eder.
Prof. Dr. İskender PALA “Ah Mine`l-Aşk” isimli eserinin tanıtımında; “Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir toprakları altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır. Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasına hareketlilik olur.
Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat.
Aşk, Mecnun’dan Leyla’ya bir feryat, Mansur’dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur. Aşk her şeydir, her şey de aşktır ” denilmektedir.
Görüldüğü gibi aşk bizde tahayyül sınırları olmayan, hâldir.
Eğitim ise; Batı dillerindeki education kelimesinin dilimizde ki karşılığı. Eğitim; bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde aktarılmasıdır. Yine Education kelimesinin Latince kökeni, educare beslemek, dışarı çekmek, bir şeye doğru götürmek, yetiştirmek anlamlarına geldiği için söz konusu kelimenin birden çok manası olduğu söylenmektedir. Eğitim; bir yandan bireyi bilgiyle beslemek ve donatmak, diğer yandan da ondaki imkânları ve gizil güçleri açığa çıkarmak anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle; eğitimi genel olarak bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen yönde değişme meydana getirme süreci olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımda “istenilen yönde değişme” ifadesi eğitimin amaçlarına uygun değişme anlamına gelir ve insanda gerçekleşmesini istediğimiz bilgi, beceri, tutum ve davranışlar eğitim yoluyla sağlanacağı ifade edilmektedir. Bir anlamda şahsa, şahsiyet kazanma süreci de denilebilir.
Bu veriler altında Aşk’a ve Eğitime dair sözün özü ne!
İlâhî kaynaklı olduğunu düşündüğüm aşkın ateşiyle yanıp tutuşan insanı, (gönülleri) eğitim yoluyla işler isek; ahlâkî olgunluğa erişeceği, bencillik, kin, nefret gibi olumsuzlukları bir tarafa bırakacağı, her daim yeniden doğmuşçasına canlı, hareketli, etrafına ümit, merhamet, adalet ve hoşgörü saçan iyiliğe yönelmiş toplumsal faydası yüksek halde olacağı beklenir. Böyle bir insanın gönlünde rahmete (Aşka) dönüşen saklı potansiyel enerji; tabiatı varlığı kısacası var olan her şeyi; herhangi bir çıkar gözetmeksizin anlamak incelemek kayıt altına almak, sevmek ve bu sevgiyi bizzat yaptıklarıyla hayata geçirmek istemesi beklenir. Şahsiyet kazanmış yüksek bir amaca yönelmiş bireyin mutluluğu, sonuçta toplumsal faydaya dönüşmektedir. Yani içi içine sığmayan insanın kinetik enerjiye dönüşmüş eylemlilik hali çevreye yansıyacak, ortaya çıkardığı değer yada ürün her ne ise; topluma ve şahsa katma değeri çok yüksek olacaktır. Böyle bir eğitimden geçmiş bireyin ister ailede, ister her hangi bir tüzel kişilikte nefsi değil, gönlü öne çıkaran bir iklimde; iyiliğe yelken açmış, değer üreten kurmay, bilge bir akılla strateji ortaya koyması halinde üretilen şey ne ise muhtemeldir ki; içinde bulunduğu topluluğu muasır medeniyet seviyesinin üstünde olacaktır.
Başlangıçta da sözünü ettiğimiz gibi eğer eğitimden beklenen şey insanın şahsiyetini oluşturmasına ve olgunlaştırmasına imkân vermesi ise çağın imkanları ile medeniyetimizin özünde var olan; insana, insanlığa hizmet etmek nihai ahlâkî idealdir ve birey herkesin yararına çalışırken, kendisi için en yüksek iyiye ulaşacağının bilincinde olmalıdır.
Bu topraklarda ne iş yapılırsa yapılsın farklılıklarımız ne olursa olsun çalışarak kazanma, alın teriyle emeğiyle geçinme ahlâkının her şeyden daha önemli olduğunun gönüllere aşkla kazınması ancak ve yalnız eğitimle, bilgiyle olacaktır. Hani şu reklamda olduğu gibi; “ne yaparsan yap aşk ile yap”! Belki o zaman üstümüze medeni olduğunu söylenenlerin yağdırdığı kurum ve isi dağıtacak bir rüzgâr icat edebiliriz.
Hoşça kalın sevgiyle kalın 22.04.2016