15 günden uzun süren depresif durum dikkate alınmalı

Depresyonda dünya genelinde ciddi bir artış olduğunu belirten Tarhan, “Psikiyatrik hastalıklardan örneğin şizofreni görülme oranı Japonya, Türkiye, Amerika’da her yerde aynı olmasına rağmen depresyonda öyle değildir. Depresyonun toplumlarda görülme sıklığının değişebilen özelliği var. Depresyonun çok alt grupları da var. Klinik olarak rastladığımız majör depresyon olarak bilinen klinik depresyonda bütün toplumlarda karşılaşılma oranı yüzde 17 civarında. Yani yüzde 15 ile yüzde 20 arasında değişiyor. Uzamış depresyon ve depresyona yakalanma riski küresel bir artış gösteriyor.” dedi.

Depresyon yeti yitimine yol açıyor

Tarhan,  depresyonun yeti yitimine sebep olması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kanser ve kalp krizi gibi hayati tehlike içeren hastalıklarla beraber birinci plana çıkardığını kaydederek, “Çünkü depresyona yakalanan bir kimse artık aylarca çalışamaz hale geliyor. Yeti yitimi oluyor, kişinin verimliliği düşüyor. Bu nedenle depresyon tedavisi ve önlenmesine ilişkin ciddi tedbirler alınıyor. Dünya genelinde özellikle intiharların önlenmesine ilişkin önemli çalışmalar yürütülüyor. Bu konudaki çalışmalar hızla artıyor.” diye konuştu.

Klinik depresyonun yüzde 10’u intiharla sonuçlanıyor

Hastane olarak  JCI (Joint Commission International) Akreditasyonu sahibi olduklarına değinen Tarhan, “Bu kalite sistemi kapsamında son birkaç yıldır intihar  sorgulama zorunluluğu getirildi. Her gelen hastaya intihar düşüncesi olup olmadığı soruluyor çünkü bu klinik depresyonun yüzde 10’u intiharla sonuçlanıyor. Bu az bir oran değil. Bir toplumda depresyon yaygınlığı yüzde 20 civarında. Bunların da yüzde 10’unda intihar etkisi var. Her depresyon vakasının yaklaşık yüzde 60 civarında bir intihar eğilimi vardır diyebiliriz.” uyarısında bulundu.

Depresif ruh hali 15 günden fazla sürüyorsa dikkat

Tarhan, halk arasında “Bugün depresyondayım, bugün çok stresliyim” şeklindeki söylemlerin yaygınlaştığının altını çizerek, şunları kaydetti:

“Çocuklar arasında bile konuşulur hale geldi çünkü yaygınlık tesiri var ve yaşamın bir parçası haline geldi. Klinik olarak bir anlık depresif halini depresyon olarak tanımlamıyoruz. Bir kişinin bu depresif ruh hali, üç günden fazla sürerse uzman yardımı alınabilir ama 15 günden fazla sürmesi halinde çok ciddi klinik yardım alınması gerekiyor. Bu ruh halinin iki hafta içerisinde düzelmemesi beyin kimyasında kalıcı değişiklikler olmaya başladığı anlamına geliyor.”

Gelişen teknolojiler sayesinde beyindeki bozukluklar tespit ediliyor

Özellikle gelişen teknolojiler, yapay zeka ve beyin haritalama çalışmaları sayesinde önceki yıllara oranla artık depresyonda beynin hangi bölgesinde hangi bozukluklar olduğuyla ilgili tespit edilebilirliğin çok daha arttığını vurgulayan Tarhan, “Kişinin düşünen beyin, hisseden beyin ve karar veren beyni bulunuyor. Depresyonda tamamen beyindeki network bozuluyor. Depresyon aslında klinik olarak patoloji kitaplarında fonksiyonel connectivite bozukluğu yani bağlantısallık bozukluğu olarak geçiyor. Beynin düşünen, hisseden ve karar bölgesindeki bağlantısallık bozukluğu şimdi ölçülebiliyor ve tedavi edilebiliyor.” ifadelerini kullandı.

Depresyonda haz alamama ve acı bir arada oluyor

Tarhan, depresyonun iki ana özelliği olduğunu, bunlardan birinin depresif hüzün, keder ve acı çekme hali diğerinin ise kişinin hayattan ve günlük aktivitelerden zevk almamaya başlaması olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:

“Depresyonda yaşamdan ve tüm isteklerinden haz alamama bir de acı çekme var. Depresyonun acısı aşk acısından beterdir. Aşk acısını biz hicran diye tarif ederiz. Depresyondaki kişi ‘O acıdan bir anlık ölsem daha iyi’ der. Öyle bir iç acısıdır o, içtedir. Genellikle anlaşılmaz. Eşler, yakınlar iyi niyetle ‘Takma kafana, gez toz geçer, neyin eksik ki yediğin önünde yemediğin arkanda, evham yapıyorsun, kendi kendine doktor oldun’ diye telkinde bulunur. Çoğu iyi niyetle söylenir. Bir de böyle söylenince kişi daha da acı çeker. Bu kulağı duymayan bir insana ‘Duysana’, ayağı kırılan kişiye ‘Yürüsene’ demek gibi. Tedavi için başvuran kişiye beyin fonksiyonlarındaki değişiklikleri gösterdiğinizde pek çok vakanın ‘İlk defa anlaşıldım’ diye ağladığını biliyoruz.”

Kadınlarda iki misli fazla görülüyor

Depresyonun kadınlarda iki misli daha fazla görüldüğünü belirten Tarhan, “Bu erkeklerde depresyon olmadığı anlamına gelmiyor. Erkekler depresyonu öfkeli şeklinde yaşıyorlar. Her şeye kızıyorlar, kapının eşiğinde kavga etmeye başlıyor. Kadınlar duygularını daha açık bir şekilde ifade ettiği için kadınlardaki oranı çok gibi görünüyor. Bu durum bizi yanıltmasın. Kadınlar depresyon durumunu durmadan ifade edebiliyor, anlaşılabiliyor. Erkek başka türlü yapıyor, bir de bizim kültürümüzde depresyonu beden dili ile ifade etme yatkındır.” dedi.

Toplum olarak duygularımızı bastırıyoruz

Tarhan, kültürümüzde yaygın şekilde duyguların bastırıldığını, özellikle de psikiyatrik rahatsızlıkların adlandırılmasında güçlük yaşandığını vurgulayarak, “Direkt depresyonum var demiyor. Anadolu’da çalıştığım zamanlardan biliyorum. Hastaya ‘Ne şikayetin var?’ sorusu yerine ‘Neren ağrıyor?’ diye sorulurdu. Özellikle psikiyatrik rahatsızlıkları somutlaştırma eğilimi vardı. Bu da duyguların ifadesinin zorluğu ve toplum olarak duygularımızı bastırmamızdan kaynaklanıyor.” şeklinde konuştu.

Uyku ve iştah bozuklukları ortaya çıkıyor

Depresyonda ölüm düşüncesinin kişinin aklına sıkça geldiğini kaydeden Tarhan, “Normalde ölüm düşüncesi birinin aklına bir defa gelebilirken depresyondaki kişinin aklına 10 misli daha fazla geliyor. Depresyonda ayrıca uyku bozuklukları, iştah bozuklukları oluyor. Bazen azalıyor bazen çoğalıyor. Bir de konsantrasyon bozukluğu çok daha fazla görülüyor. Kişi odaklanamaz, ders çalışamaz hale gelir. İşlerini yapamaz. Aslında bakıldığında depresyon dediğimiz durum geçici bir unutkanlık halidir. Beyin yavaş çekim gibi çalışıyor bu kişilerde.” ifadelerini kullandı.

Genetik yatkınlığın rolü var

Tarhan, depresyonun sebeplerine ilişkin değerlendirmede de bulunarak, “Yüzde 30 – 40 oranında genetik yatkınlığın rolü var ama genetik yatkınlığı oldu halde hiç depresyona girmeyen çok kimse de var. Genetik yatkınlığı olmadığı halde sık sık depresyona girenler de var.” dedi.

Maskeli depresyonda duygu ifadesi ters yapılıyor

Maskeli depresyon da denilen örtülü depresyonda kişinin depresyonda olduğunun anlaşılmadığını söyleyen Tarhan, “Kişi dışarıya karşı çok neşelidir. Herkesi güldürür ama iç dünyalarında farkında olmadan hep güçlü rolü oynar. Kişi intihar ediyor. Yakınları ‘Hiç intihar etmesini beklemezdik. Nasıl olur, mümkün değil, inanamadık’ diye şaşırırlar çünkü kişi duygu ifadesini ters yapıyor. Dışarıda gülerek, güçlü rolü yaparak içindeki dünyayı gizliyor.” diye konuştu.

Yüzde 60-70 oranında tedavi edilebiliyor

Tarhan, depresyonun klinik vaka olarak yüzde 60 – 70 oranında tedavi edilebileceğinin altını çizerek, “Tedavide genellikle uzun dönemde sonuç alınıyor. Yaklaşık 4 ile 6 hafta arasında normalleştiriyor ama genellikle  6 aylık bir tedavi gerektiriyor.” dedi.

Tarhan, depresyon hastalarının asla karamsar olmaması gerektiğini, yeni nesil tedavi yöntemleri ile olumlu sonuçlar alınabildiğini söyledi. Tarhan, birincil ve ikincil koruma yöntemlerinin kullanıldığını da ifade etti.

İlaç ve manyetik uyarım tedavileri yapılıyor

Depresyondan korunmada yaşam felsefesinin çok önemli olduğunu kaydeden Tarhan, “Depresyonda ilaç tedavileri uygulanıyor. İlacın yetersiz kaldığı durumlarda Manyetik Uyarım Tedavisi (TMU) ile beyne manyetik uyarılar veriliyor. Birincil korumada kişinin hasta olmamasının sağlanması, ikincil korumada ise risk gruplarının belirlenmesi hedefleniyor.” şeklinde konuştu.

Hibya Haber Ajansı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam algılamasını kapatınız.