Kaf dağının ardında, Taşardı küçük şirin bir köymüş. Her mevsim güzel olmakla birlikte; ilkbaharda ağaçlar yeşile bürünürken, rengârenk çiçekler ile cıvıl cıvıl öten kuşları, bu yörenin tümüyle güzelliğini tamamlamaktaymış. Gülün dikeni misali bu güzelliğin düşmanı; yılanı çıyanı, zararlı haşeratı da çokmuş. Yörenin dağı tepesi düzü, bayırı ile doğası, ana kucağı gibi sıcacıkmış. Bitkilerin yeşil yaprakları, tatlı sulu meyveler olgunlaştıkça sararıp solarmış. O solan yapraklar dökülürken, toprağı usulca örterken, onu sessizce kışa hazırlar,bir başka baharı koynunda saklarmış.
Bu mümbit toprakların, doğası kadar insanları da sevgi dolu koça yürekliymiş. Çalışıp üretirler, ürettikleriyle açı doyurup, açığı giydirip üstünü örterlermiş. Allah var çevrelerin de umur görüp sayılıp sevilmişler; ama yıllar geçtikçe, işler yolunda gitmez olmuş.
Dedik ya, yılanı çıyanı, haşeratı bol, köyün, güzellikleribu gidişten huzursuz olmuş. Mevsimler geçmiş iklimler değişmiş, değişimin huyu, varlığı zamandan kıskanır nazara vururmuş. Bu mütecaviz tayfanın, bağa bahçeye verdiği zararartmış. Bilgeleri azalan ve yenileri yetişmeyen köyde, iklimler gibi insanında huyu suyu da değişmeye başlamış. İyilikleri koruyacak savuma güçleri nazardan mıdır bilinmez, mütecaviz haşarata karşı gitgide yetemez olmuş. Kaf dağının pınarlarınınbeslediği iyiliğin, etrafta organize olmuş canlı unsurlara sızmışkötülük karşısında, basbayağı zora düşmüşler. Bağı bahçeyi saran ayrık otlarının temizlenmesin de bile, iyiliği besleyen aklın ürettiği düşünsel çözüm, ekili alanı temizlemeye yetmezolmuş. Güneşe sırtlarını mı dönmüşler ne, bilinmez, bir türlü canlıların ürettiği kötülüğün hakkından gelemez olmuşlar.
Biri nazardır demiş, nazar! Çekirdekte saklı bilgi, bu asil ve kadim insanlarda aklî düşünceyi eyleme meylettirmeyince, bir anlamda, mısır patlayıp katığa dönüşmeyince bir şaşkınlık hali endişe başlamış. Adeta kitap yüklü merkep gibi kalakalmışlar. Gel zaman git zaman, bağ bahçeye, ekili diki alan, talan olmaya başlayınca bir çare düşünülmüş. İşe en çok zarar veren domuzlardan kurtulmaya karar verip av tertiplemeye karar vermişler. Çözüm yeni olmasa da karar buuymuşlar.
Ne lazım; her şeyden evvel avcılar, onlara yardımcıolacak kapıya sadık köpekler ve diğer ihtiyaçlar gözden geçirilmiş. Köyün geleneklerinde, her mevsim avlanma uygun olmadığından aksakallardan izin/rıza alınmış. İleri gelen bilge avcıların, rahmete yürüdüğü unutulmuş olsa da, yeni avcılarhemen görevlendirilmiş. Mevcut imkân ve kabiliyet ortaya konmuş, avın icrası, münasip bir dille avcılara izah ediliş.
Hazırlıkta köpeklere iz sürme-bulma jurnal (havlama) için egzersiz yaptırılması bütünüyle avcılara bırakılmıştır.Olabilecek muhtemel kazalara karşı nasıl tedbir alınacağı,avcıların birbirine ve köpeklere zarar vermeden nasıl iştutmaları, ileri gelenlerce yılardır bildikleri geleneksel bir yoldan avcılara anlatılıvermiş.
Avcılar, konuya ilişin bilgiyi fazla önemsememişler, köpekler fazla yallanmış ve semirtmiş olsalar da, hazır gibiymiş. Çevrelerine saldırgan/agresif bu köpeklerin, burunları iyi koku alıyor olsa da, yalnız domuz için hazırlanmamış olduklarından, gereksiz jurnal ile avcılarıyanıltıcı eylemlere sürükleyebilecekleri öngörülmemiş. Atlı yaya avcılara tedarikçiler de eşlik ederek, köyün ileri gelenlerince kısa bir tembihinden sonra av için yola çıkılmış.Köpekler yönlendirildikleri çalılıklarda düşman aramaya başlamış. Jurnal gelir gelmez avcılardan biri sallanan çalılıkları esas alıp silahını ateşlemiş. O da ne, yerde birtavşan! Bir başkası ateş etmiş, yerde bir tilki!
Avcılar bu ilk karşılaşmada gelen ava gülmüşler, daha geniş bir alana yayılmışlar. Geri planda tedarikçiler, ileri kolda avcılar, arazide ilerlemeye devam ederken bir başka jurnal gelmiş. Birinci avcının yanından yıldırım gibi bir canlı geçmiş!. Bir ceylan, ‘iyi ki ateş etmedim’ derken az ileriden bir silah sesi duyulmuş. Evet ikinci avcı ceylanı haklamış. Beklenmedik bu olay karşısında avcılar toplanırlar. Avcı başı, gergin ‘aksakallılar, bu işe çok kızacak’ der. Ceylan avlamak, Taşardı için uğursuzluk sayılır, iyi karşılanmaz. Bu duruma avcılar çok üzülürler. Baş avcı, davranın’ der, bari birkaç domuz halledelim de gerisini bir şekilde anlatırız.
Avcılar yeniden işe koyulurlar. Domuzların saklandığını umdukları çalılık vadiye doğru köpekleri salarlar, alanı çevreleyerek yerlerini alıp ilerlemeye başlarlar. Birden bir gürültü kopar, jurnal ile birlikte çığlığı andıran kümeden,karışık ses ve homurtular gelir. Çalılık adeta sallanmaya kaynamaya başlamıştır. İlk ateş sesi duyulur ve vurdum diye bir çığlık! Ardından bir başka atış sesi, bir başka atış sesi derken, ‘yandım anam’ diye de bir ses işitilmiştir.
Avcılar sese doğru koşarlar. Tedarikçilerden biri, vadinin çapraz uzağında öylece yatmaktadır. Baş avcı etrafı telaşavermeden adamı kontrol eder. Hiçbir yarası görülmez. Adamıusulca sarsar, ses vermese de adamın yaşadığından emindir.
Ne olmuş!? Avcılar toplanmıştır, biraz beklerler,vurulan adam kendine gelir ‘silahım’ diye inler. Avcılar, telaşve endişe ile etrafa bakınırlar. Adamın silahı çalılık arazide biraz aşağıya düşmüş, şekilsiz durmakta olduğu anlaşılır. Avcılar yeniden adama dönerler, baş avcı, çok korkmuş olmalırengi kaçmış der. Adam, silahının kabzasına bakar, hangi avcının silahından çıktığı belli olmayan mermi, silahına isabet edip zarar vermiştir. Çok ilginç, silahın kabzası, adamıölümden kurtarmış. O gün için av son bulur.
Avdan dönülür, köyün ileri gelenleri avcılardan olup biteni dinlerler. Avdan dönenlerin başları önlerindedir.Mütecavizlerden bir kısmı elbette etkisiz hale gelmiştir; buna rağmen kimse mutlu görünmemektedir. Sahi ceylanı kim vurmuştu, inanılan odur ki uğursuzluk getirecektir. Görevden dönen aç itler uzun uzun ulurlar. Aksakallardan biri topluluğa doğru ‘güneşe dönün’ ve ‘akledin’ der; umulur ki çekirdeği yeşerten güç affınıza kapı açar.
Hoşça kalın sevgiyle kalın 12.10.2023